Doğadan Çaldığımız Yeter / Artık Doğa İçin Çalalım!

29 Aralık 2009 Salı

GEBELİK İZLEMİNDE İSTEDİĞİMİZ TETKİKLER NELER?


Ahu Hetman Gebeler Grubu'na katıldığınız gün, sizden bazı tetkikler istenecektir. Gelin onlara şöyle bir göz atalım.



GEBELİĞİNİZİN İLK BELİRTİSİ; ADET GECİKMESİNİN OLMASIDIR.


Bize geldiğinizde genellikle şu 3 durumdan biri söz konusudur.


* ADET GECİKMESİNİN OLMASI


* EVDE YAPILAN İDRARDA GEBELİK TESTİNİN POZİTİF ÇIKMASI


* LABORATUARDA BAKILAN KANDA GEBELİK TESTİNİN POZİTİF OLMASI.


İLK YAPILACAK OLAN;


Her 3 durumun varlığında da yapılması gereken ULTRASONOGRAFİ’de gebelik kesesinin görülmesidir.




Gebelik kesesinin rahim içinde (olması gereken yerde) görülmesi kan ya da idrarda gebelik testini gereksiz kılacaktır. Eğer kese gözlenmemişse ya erkendir ya da %1-2’lik bir dış gebelik riskinin (gebeliğin rahim dışı yerleşim riskinin) araştırılması için BETA-HCG TETKİKİ istenecektir.


Son tanımlanan adet gününe göre, 40 gün geride kalmış ise, ultrason gözleminde kesenin içinin dolu olduğu, embryo cisimciğinin orta yerinde kalp atımını sergileyen ritmik damar yapılanması mutlaka saptanmalıdır. Kalp atımı yoksa paniğe de gerek yoktur; kolayı vardır, 1 hafta daha beklenip ultrasonun tekrarlanması gerekir. (1 hafta bekleme ile kalp atım saptama oranı %80’lerdedir; bu nedenle PANİK ANLAMSIZDIR.) 1 hafta sonraki gözlemde gebelik kesesinin ölçüsünde mutlak büyüme olmalı ve artık kalp atımı izleniyor olmalıdır. (Yine kalp atımı yoksa, renkli doppler ultrason ile bunun teyidi gerekir.)


GEBELİĞİNİZİ SAPTADIK, TEBRİKLERİMİZİ İLETTİK, SONRASI NE YAPILACAK?




Kan grubu
Eğer daha önceden bilinmiyor ise ilk gebelik kontrolünde mutlaka anne ve baba adayının kan grupları kontrol edilir. Bu kan uyuşmazlığı açısından önemlidir. Anne adayının kan grubu Rh NEGATİF, baba adayı Rh POZİTİF ise, bu durumda kan uyuşmazlığından söz edilir ve gebelik izlemlerinde bu durumun bebek üzerinde olumsuz bir etkisinin olup olmadığı araştırılır.


Tam kan sayımı (hemogram)
Tam kan sayımının temel amacı kansızlık olarak bilinen anemi varlığını ve türünü saptamaktır. Bunun dışında enfeksiyonlardan pıhtılaşma sorunlarına kadar değişik konularda bilgi verebilir.


Günümüzde kan sayımı damardan alınan az miktarda kanın özel cihazlarda incelenmesi ile yapılmaktadır ve sonuçların alınması çoğu zaman birkaç dakikayı geçmemektedir.


Bir hemogram raporunda en çok dikkat edilen parametreler şunlardır:


WBC (white blood cell count, lökosit): Kanın belirli bir hacmindeki beyazküre (akyuvar) sayısıdır. Normal değerler laboratuvarlara göre az çok değişmekle birlikte genelde mililitrede 4.500-11.000 arasındadır. Gebelikte bir miktar artış normal kabul edilmekle birlikte kanda lökosit sayısının artması enfeksiyon lehine bir bulgudur.


Hemoglobin (Hb): Hemoglobin alyuvarların (eritrosit) içinde yer alan, kana kırmızı rengini veren ve oksijeni taşıyan proteindir. Gebelikte hedefimiz bu değerin 11 gr. ın üstünde olmasını sağlamaktır.


Hemotokrit (Hct): Alyuvarların hacminin tüm kan hacmine olan oranıdır. Kadınlarda %37-48 arası normal olarak kabul edilir. Bu değerin gebelik sırasında %30’un üstünde olması hedeflenecektir.


Trombosit (PLT): Kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerdir. Normal değerleri mililitrede 150-440.000 arasındadır.


Kan sayımında ayrıca tek bir alyuvarın hacmi ve hemoglobin içeriği gibi değişik parametreler de görüntülenebildiği gibi akyuvarların da değişik türlerinin oranları hesaplanır. Bu incelemeye lökosit formülü adı verilir.


TAM KAN SAYIMI 28. hafta dolayında tekrarlanmalıdır.


İdrar tetkiki
Gebelikte sık aralıklarla yapılan idrar incelemelerinin amacı hem olası bir idrar yolu enfeksiyonun saptamak, hem de gebelik sırasında ortaya çıkan bazı hastalıkların tespitini yaparak izlemektir.


Rutin bir idrar incelemesinde idrarın asitlik derecesi, yoğunluğu, glukoz, protein, keton gibi maddeler içerip içermediği araştırılır. Ayrıca mikroskopide akyuvar, kan, kum ve bakteri olup olmadığı incelenir.


Normalde insan idrarında protein bulunmaz ancak pre-eklampsi’nin önemli bulgularından birisi proteinüri yani idrarda protein olmasıdır. İdrardaki protein miktarı genelde pre-eklampsi’nin şiddeti ile doğru orantılıdır.


Gebelikte idrarda bir miktar glukoz olması normaldir ancak fazla miktarlarda glukoz yani glukozüri gebeliğe bağlı şeker hastalığını düşündürür.


Ketonlar olarak adlandırılan bazı asitler ise anne adayının yeterli şekilde beslenip beslenmediğini anlamak açısından yol gösterici olabilir. Açlık ile birlikte idrarda keton (aseton) görülmeye başlar. Açlığın süresi uzadıkça idrardaki keton miktarı da artar. Bu nedenle gebeliğe bağlı bulantı ve kusmanın izlenmesinde idrar keton düzeyi önemlidir.


Teorik olak insan idrarında kırmızı kan hücresi (alyuvar, eritrosit) bulunmaz. Ancak sağlıklı insanlarda idrarda birkaç tane eritrosit saptanması çoğu zaman normal kabul edilir. Buna karşılık fazla miktarda eritorisit saptanması mikroskopik hematuri olarak adlandırılır ve idrar yolu enfeksiyonu, idrar yollarında taş ve hatta bazı böbrek hastalıklarının belirtisi olabilir. Bununla birlikte kadınlarda idrardaki eritrositlerin kaynağının fark edilmeyen çok hafif vajinal kanamalar olabileceği de akıldan çıkartılmamalıdır.


İdrar tetkik sonucunda artmış lökosit sayısı, çoğu zaman idrar yolu enfeksiyonunu işaret eder.


Bakteri ise çoğu zaman idrar tetkikinde saptanan bir bulgudur. Bunun nedeni vajina ve ürethra (idrarın dışarıya atıldığı yer) çevresinde çok sayıda değişik bakteri bulunmasıdır. Bunlar örnek verilirken idrara karışabilir ve bu nedenle idrar tetkikinde saptanabilir. Bu duruma kontaminasyon adı verilir. Normalde mililitrede 100.000 bakteriye kadar olan durumlar kontaminasyon olarak kabul edilir ve hastanın yakınması yoksa ve idrarda bol lökosit saptanmamış ise klinik bir önem oluşturmaz. Ancak yine de bu gibi durumlarda idrar kültürü yapılması gerekebilir.


İdrar yoğunluğuna bakılarak anne adayının yeterli su içip içmediği kolayca anlaşılacaktır.


İdrar kültürü
İdrarda bakteri ve lökosit saptanması durumunda idrar kültürü yapılması gerekli olabilir.Kültür belirli bir dokudan vücut salgısından alınan öneğin özel ortamlarda bekletilerek içerdiği bakterilerin çoğaltılması ve incelemesi demektir. Bu sayede rutin tetkikte saptanan bakterilerin hangi tür olduğu anlaşılabilir. Antibiyogram ise saptanan bakteri üzerinde hangi antibiyotiklerin etkili, hangilerinin etkisiz olduğunu saptamaya yarar. Bu sayede işe yaramayacak olan bir antibiyotik kullanımının önüne geçilmiş olur.


İdrar yolu enfeksiyonları düşüklere ve erken doğumlara neden olabileceğinden mutlaka uygun antibiyotikler ile tedavi edilmelidir.



Rubella taraması
Çocukluk çağı hastalıklarından biri olan rubella (kızamıkçık), gebelik sırasında geçirildiğinde, bebekte anomalilere neden olabilen bir hastalıktır. Çocukluğunuzda KIZAMIKÇIK geçirmemiş ya da KIZMIKÇIK aşısı olmamış iseniz, ya da bu konuda kuşkulu iseniz; bu test mutlaka yapılmalıdır. Bağışıklığınız yok ise, gebeliğinizin ilk 3 aylık döneminde, çevrenizde KIZAMIKÇIK geçiren ya da geçirme riski olan çocuklardan uzak durmalısınız. Kanda yapılan incelemede Rubella IgG pozitifliği bağışıklığı gösterir. Gebelik öncesinde Rubella IgG negatif olarak saptandığında aşı yapılabilir ancak böyle bir durumda en az 3 ay süreyle gebelikten korunmak gereklidir. Hamilelik sırasında rubella aşısı yapılamaz.


CMV taraması
Sitomegalovirus adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlar da, bebeklerde anomaliye neden olabileceğinden gebeliğin başında anne adayının bu enfeksiyona karşı bağışıklığının olup olmadığının araştırılması önemlidir. Kanda yapılan incelemede CMV IgG pozitif olması bağışıklığı gösterir. CMV IgM’nin POZİTİF olması ise, hâlihazırda bu enfeksiyonun aktif olduğu anlamına gelir ve bu durum ileri tetkikler gerektirir. Amaç bu enfeksiyonun gebeliğin ilk 3 ayında aktif olmadığından emin olmaktır. Rutin incelemelerde bu tetkikin yapılıp yapılmaması konusunda kurumlar arasında görüş birliği yoktur.


Toksoplazma taraması

Toksoplazma enfeksiyonu, düşük, ölü doğum ve anomalili bebek gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilen bir hastalıktır. Bu nedenle gebeliğin başlangıcında, Toxoplazma enfeksiyonunun daha önceden geçirilip geçirilmediği ve bağışıklık olup olmadığı araştırılmalıdır. Kanda yapılan incelemede Toksoplazma IgM aktif enfeksiyonu; IgG ise geçirilmiş enfeksiyon ve bağışıklığı gösterir. Gebelik sırasında aktif enfeksiyon saptandığında uygun şekilde antibiyotikler ile tedavisi gerekir.


Hepatit ve HIV taraması
Hepatit B virüsü karaciğerde enfeksiyona neden olan bir mikroorganizmadır. Ülkemizde Hepatit B taşıyıcılığı oldukça yüksektir. Bu nedenle gebeliğin başlangıcında Hepatit B taraması yapılması önemlidir.


HBs pozitif ise; taşıyıcılık


Anti HBs pozitif ise; bağışıklık mevcuttur.


Bağışıklık daha önceden geçirilmiş bir enfeksiyona bağlı olabileceği gibi, aşılama sonrası da beklenilen bir durumdur.


Hepatit B taşıyıcılığı varlığında doğumdan hemen sonra bebeğe aşı ve koruyucu serum yapılması gerekir.


AIDS'de bebek üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğinden rutin incelemeler arasında HIV testi de bulunur.


Ense kalınlığı ölçümü, İkili test, Üçlü test
Bebekte Down sendromu, ve diğer bazı genetik hastalık olasılığının anlaşılması amacıyla 11.-14. gebelik haftalarında, ultrasonografi ile ense kalınlığı ölçümü ve anne adayından alınan kanda bazı hormonların ölçümü ile İKİLİ TARAMA TESTİ yapılır. 16-20. haftalar arasında ise yine anne adayından alınan kan ile aynı amaç için ÜÇLÜ TARAMA TESTİ yapılır.


İndirekt Coombs ve Anti D (Rhogam)
ANNEDE KAN UYUŞMAZLIĞI OLMASI İÇİN GEREKLİ OLAN KOŞULLAR;


* anne kan grubunun Rh NEGATİF,


* baba kan grubunun Rh POZİTİF olmasıdır.


İlk gebeliklerde (özel durumlar dışında)(*) bu koşullar varsa bu ilk bebek için tehlike yoktur. Önemli olan doğumu takiben hemen doğan bebeğin kan gurubuna bakılıp, eğer bebek de Rh POZİTİF ise, sonradan doğacak bebekler için önlem olarak KORUYUCU AŞININ (Rhogam) yapılmasıdır.


Anne adayının kan grubunun Rh NEGATİF, baba adayının ise Rh POZİİTİF olması durumunda, kan uyuşmazlığı söz konusudur. Böyle bir durumde eğer bebeğin kan grubu da Rh POZİTİF ise, bebeğe ait kan hücreleri kanama gibi bir nedenle annenin kanı ile temas ettiğinde annenin kanında Rh POZİTİF protinlere karşı antikor adı verilen maddeler oluşur. Böyle bir durumda anne adayında oluşan antikorlar bebeği olumsuz şekilde etkileyebilir. Bu tablo etkilenmiş Rh/Rh uyuşmazlığı olarak tanımlanır. Kan uyuşmazlığından dolayı bebeğin etkilenip etkilenmediği anne adayının kanında yapılan bir test ile anlaşılabilir. Bu testin adı indirekt coombs testidir. Rh uyuşmazlığı olan çiftlerde indirekt cooms testi gebeliğin 28. haftasında yapılır. Yine gebeliğin bu haftalarında anne kanında antikor oluşumunu engellemek için Anti D adı verilen aşı yapılabilir. Gebeliğin erken dönemlerinde düşük tehditi gibi kanama sorunları olanlarda ya da amniyosentez gibi girişimler yapılan gebelerde, kanama ya da işlem sonrasında da Anti D yapılmalıdır. Doğum sonrasında ise eğer bebek kan grubu Rh POZİTİF ise, ilk 72 saat içinde anneye Anti D yapılarak daha sonraki gebeliklerdeki RhPOZİTİF bebeklerin, kan uyuşmazlığından olumsuz şekilde etkilenmeleri engellenmiş olur.


KAN UYUŞMAZLIĞINDA ÖZEL DURUMLAR:


Anneye gebelik öncesi dönemde kan verilmiş olması (yanlış bir kan transfüzyonu söz konusu olabilir…) ya da gebeliğin ilk aylarında kanamaların olması…


DÜŞÜKLER: 8 haftadan büyük düşüklerde mutlaka küretajı takip eden ilk 48 saat içinde KORUYUCU AŞI (Rhogam) yapılmalıdır. 6 hafta ve daha küçük gebeliklerde aşıya gerek yoktur. 6-8 hafta arasına hekiminiz karar verecektir.


AMNİOSENTEZ: amniosentez yapılan gebelere işlemi takip eden ilk 48 saat içinde KORUYUCU AŞI (Rhogam) yapılması önerilir.


İlk gebelikte Rhogam AŞISI gerektiği halde unutulmuş yapılmamış ya da tam net olarak yapılıp yapılmadığı bilinmiyorsa; bu anne adaylarında mutlaka INDIREKT COOMBS TESTİ düzenli aralıklarla yapılmalıdır. INDIREKT COOMBS TESTİ pozitif çıktığı takdirde, sulandırılmış inderekt coombs testi takipleri ile fetüs bu durumdan etkilenmeden gerekiyorsa doğumun erken gerçekleştirilmesi planlanacaktır.



Şeker (Diyabet) tarama testi
Gebelik, şeker hastalığını taklit edebilen bir durumdur. Ayrıca gebe kadınların bazılarınde, gebeliğin seyri sırasında diyabet (şeker hastalığı) ortaya çıkabilir. Ortaya çıkan bu durum gebelikten sonra normale dönebileceği gibi, kalıcı da olabilir. Gebelik sırasında ortaya çıkan şeker hastalığına gestasyonel diyabet denir. Gebelik ile ilgili şeker hastalığı 24.-28. haftalarda ortaya çıkar. Bu nedenle gebelik izleminde, şeker tarama testi yapılır. Bu test için uygun dönem gebeliğin 24.-28. haftaları arasıdır. Açlık kan şekeri bakılmasının yanı sıra 50 gram glukoz tarama testi yapılacaktır. 50 gram Glikoz Yükleme Testi için, gebenin aç olması gerekmez. Herhangi bir zamanda kişiye 50 gram glukoz içirildikten 1 saat sonra kan örneği alınarak şeker düzeyine bakılır. 50 gram glikoz yükleme sonrası 1. saatte kan şeker düzeyi 145 mg/dl. nin üstünde ise, hekiminiz 3 saat süren bir diğer gelişmiş test, 100 gr. Glikoz Yükleme Testi önerecektir.


50 gram glukoz tarama testi: kan şeker düzeyi 140 mg/dl üzerinde ise test pozitif ya da anormal olarak kabul edilir. Sonuç 200 mg/dl ya da üzerinde ise bu durumda diyabet tanısı konur. Sonucun 140-200 mg/dl arasında bulunması durumunda ise 3 saatlik şeker yükleme testi yapılmalıdır.


50 gram glukoz ile yapılan taramanın anormal çıkması mutlaka gestasyonel diyabet olduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman ilk aylarda çok hızlı kilo alan anne adaylarında 50 gr. yükleme sonuçları POZİTİF gelmekte; bu da biz hekimlerin, hastaya gerekli diyet uyarısını yaparken daha güçlü olmamızı sağlamaktadır.


Tarama ve tanı testleri sonucu gestasyonel diyabet saptanmış ise, sıkı bir diyet; ayda 1,5 kilodan fazla kilo almamak ve toplamda 13 kg ı geçmemek gibi hedefler, gestasyonel diyabeti geriletecektir.


Tedaviye inadçı glikoz tolerans bozulmalarında, bazen gebenin insülin kullanması da gerekebilecektir.


ÖNEMLİ NOT: Aslında bu glikoz tarama ile tüm kadınlar 40 yaş öncesi ŞEKER TARAMASINDAN geçmiş olmaktadır. Şöyle ki gebeliğinde GESTASYONEL ŞEKER HASTASI yakaladığımız kadınlar, bilmelidirler ki 40 yaş sonrası kendilerini DİYABET HASTALIĞI beklemektedir. Yapabilecekleri en güzel şey, doğumu takiben aldıkları tüm kiloları lohusalığın ve emzirme görevlerinin hemen bitiminde tümüyle vermeleridir.


İLERİ DÜZEY 4 BOYUTLU DOPPLER ULTRASON TETKİKİ:


Gebelik izleminizde, “ARTIK BEBEĞİNİZ ORGANSAL / FONKSİYONEL YÖNLERDEN ÇOK SAĞLIKLI” diyebilmek ve gebeliğin devamına onay vermek için, özellikle 21. –23. GEBELİK HAFTASINDA, mutlaka İleri düzey 4 boyutlu Doppler Ultrason tetkikinizin, deneyimli bir radyolog tarafından yapılmasını istiyoruz.


GEBELİK, ASLA HASTALIK DEĞİLDİR, SADECE FİZYOLOJİK DEĞİŞİKLİKLERİN SEYİR GÖSTERDİĞİ GÜZEL BİR SÜREÇTİR.


BU SÜREÇTE SİZE ESKORTLUK YAPACAK OLAN HEKİMLERİNİZ, BU RUTİN TESTLERİ MUTLAKA İSTEYECEK VE SONUÇTA SİZİN DE KENDİNİZİ GÜVENDE HİSSETMENİZİ SAĞLAYACAKLARDIR.

9 Aralık 2009 Çarşamba

GEBELİK TAKİBİ (bilgilendirme)

Bilgilendirilmis Hasta Onayı Belgesi

Bu belge Türk Jinekoloji ve Obstetrik Dernegi
önerisidir.

GEBELİK TAKİBİ

Hasta olarak size uygulanacak olan gebelik
takibi hakkında karar verebilmeniz için,
durumunuz ve önerilen tibbi tedavi ya da
tanısal islem ve diger tedavi seçenekleri
hakkında bilgi alma hakkına sahipsiniz. 
Bu belge ve açıklayıcı konusma ile size
önerilen gebelik takibinin tanımı, gerekliligi,
riskleri, tedavi seçenekleri, tedavi
uygulanmazsa karsılasabileceginiz sonuçlar
hakkında bilgi verilmektedir. 
Tanısal girisim ya da gebelik takibinde
uygulanacak yol hakkında bilgilendirildikten
sonra girisimi kendi isteginiz ile kabul ya da
reddedebilirsiniz. 
Size sunulan bilgilerden herhangi birini
anlamakta güçlük çekerseniz hekiminize
açıklaması için lütfen danısınız.
Gebelik takibi: Gebelik yaklasık 280 gün
süren kadın hayatındaki önemli dönemlerden
biridir. Hem annenin hem de bebegin bu
dönemi saglıklı olarak geçirebilmeleri için hekim
gözetiminde muayene, sonografi ve bazı tanısal
testlerin yapılması gereklidir. Gebelik takibi
hekim tarafından haftalara göre ne sekilde takip
uygulanacagı, hangi testlerin gerekli oldugu ve
önerildigi, ne tür ilaçlar kullanılacagı, hangi
durumlarda kontrol gününü beklemeden bir
saglık kurulusunun aranılması gerektiginin
anlatılması ve bebegin anne karnında saglık
durumunun iyi oldugunu saptamak amacıyla
yapılan testleri kapsamaktadır.

Pregnant woman

Takiplerde sonografik inceleme yapılması, anne kan basıncı ve vücut agırlıgı ölçümleri ile belirli dönemlerde
anne ve bebek iyilik halini ortaya koymak için yapılan laboratuar testleri hastaya önerilir.  Gebeligin basında rahim agzından hücresel  örnek alınması (servikal sitolojik tetkik) uygun  laboratuar kosulları varlıgında
önerilmelidir. Bebekte kromozomal anomali varolup olmadıgını anlamak için bebekte sonografik ölçüm (NT ölçümü) ve anne adayından kan testleri yapılması uygun
ultrasonografi ve laboratuar kosulları varlıgında önerilir.

Riskler : Gebelik, bazı durumlarda acil olarak
saglık kurulusuna gitmeyi gerektiren önemli bir
zaman dilimidir. Gerek laboratuar sonuçları
gerekse gebenin takibe gelme düzeninde
kendisinin ya da çevresinin sorumlulugunda
olan aksamalardan dogan sorunlardan takibi
yapan hekim sorumlu tutulamaz.

Aynı sekilde kisinin önerilen tedavi veya tanısal yöntemi
kabul etmemesi durumunda dogabilecek
zararlar kendisine ait kabul edilir. Gebeligin her
döneminde anne yaşamını tehlikeye sokan
durum ortaya çıkabilir.  Bazı kosullarda bu durumu öngörmek ya da tedavi ile ortadan
kaldırmak olası degildir. Gebelikteki bazı özel
durumlar (ör. Preeklampsi, eklampsi vb) tüm
çabalara ragmen anne adayının ya da
bebek(ler)inin, gebelik veya hemen sonrası
dönemde ölümüne veya kalıcı hasarlı olmasına
yol açabilir ve bu durumlar her zaman
öngörülemeyebilir ya da tedavi edilemeyebilir.

Ultrasonografik incelemenin amacı bebegin
herhangi bir yapısal anormallik tasıyıp tasımadıgı,
cinsiyetin belirlenmesi (tibbi açıdan gerekli
durumlarda), kaç adet bebek oldugunun
saptanması, kanama varsa bunun nedeni olabilecek
durumların saptanması, erken dogum riskinin olup
olmayacagının öngörülmeye çalısılması (rahim agzı
uzunlugunun ölçülmesi), bebegin büyüme ve
gelisiminin takibi, bebekte rahim içi oksijen azlıgına
baglı sıkıntı durumumun arastırılması (Doppler kan
akımı ölçümleri), bebegin içinde bulundugu sıvıda
ve/veya bebegin sonu’nda (plasenta)
anormalliklerin saptanmasıdır. Yukarıda sıralanan
durumlar ultrasonografi ile her zaman dogru ve net
olarak saptanamayabilir.

Anne adayına dogum öncesi yapılan ultrasonografi ile bebekte dogumdan sonra ortaya çıkacak hastalıkların ya da yapısal bozuklukların tamamının saptanması mümkün degildir. Dogum öncesi normal saptanan bir
ultrasonografik inceleme dogumda normal bir
bebegin garantisi olamaz.

8 Aralık 2009 Salı

“BEBEĞİM KIZ MI OĞLAN MI?”

Ultrason cihazlarının Türkiye’ye girişi 1980 li yılların ilk yarısındadır.

USG

Sadece manuel (elle) muayenelerle anlamaya çalıştığımız kist, kitle ve tümörleri ilk kez ultrason cihazları ile görür olduk. Bu görüntüler zaman içinde bizi gereksiz operasyonlardan korudu.  Örneğin izlendiğinde kaybolabilen bir yumurtalık kistinin varlığı, en iyi ultrason ile izlendi.  Kistin varlığını da, bir kaç âdet sonrası kayboluşunu da hem hekim, hem hasta birlikte görebildik.

Bunlar ultrasonun iyi yönleri.

12hafta

Nitekim bu iyiliği gebelik izlemlerinde fazlasıyla yaşadık. Devam etmeyen gebelikleri, kanama ile gelen düşük tehditli hastalarda gebeliğin sürüp sürmediğini hep bize ulrason gösterdi. 7. hafta oldu mu, kalp atımı var mı sorumuzu ultrason giderdi. İleri aylarda beyin/omurilik ve diğer tüm organ gelişimlerini ultrasonla izler olduk. Doppler ultrason ile kalp atım ve damar atım ivmelerini izleyerek gebelikte herşeyin yolunda gidip gitmediğini önceden anlamaya çalıştık. Gelişim geriliği şüphemiz varsa, bebek içerde büyümüyor ise, amnion sıvısı az ise, ya da placenta erkenden yaşlanmış yeterince görev göremiyor ise, hepsini doppler ultrason ile sorgular olduk. Bazan onun uyarısı ile gebeliğin sonlandırdığımız, kötü koşullardaki bebeği doğurtup kurtardığımız oldu.

Herşey iyi güzel giderden ne olduysa oldu; bir RENKLİ ULTRASON sözü ortaya atılıverdi. Üstelik renkli dendi mi gökkuşağındaki tüm renklerin olması gerekirken; kurşuni renkteki ultrason görüntülerimize duman ile toprak renk arası bebek görüntüleri, kırmızı ve mavi renk damar içi kan akışları eklendi, oldu bunun adı RENKLİ ULTRASON.

Oysa renkliden kasıt dopplerdeki kırmızı (atardamar) ve mavi (toplardamar) kan akışı iken; diğer renkler nerdeydi, kimse sormadı.

doppler_usg

Gerçi Türk halkının yabancı deyimlere hem merakı hem de söyleme becerisi vardır; (reklamcılar yıllar öncesi, köylümüze bile schweppes dedirtmişken) hastalarımıza DOPPLER dedirtmemiz hiç de zor olmamıştır.

İlk başlarda 2 boyutlu görüntü veren ultrasonlarımız, zaman içinde 3 boyut hatta 4 boyut özellikler kazanmıştır. Gelişim çok anlamlı olmuş, tanıda yanılma oranlarımız giderek düşmüştür ama hasta cephesinde değişen tek şey vardır; “artık ultrasonun renkli ve de 3-4 boyutlu olması, eve daha iyi resimler götürmeye, bebeğin cinsiyetini erkenden öğrenmeye yaramıştır!”

4 boyutlu ultrasonlar devreye gireli; “Bebeğin cinsiyeti nedir?” sorusuna, “Bebek kime benziyor?” eklenmiştir.

male

Ultrasonda"pipi" göstermeyen her bebek, KIZ kabul edilir. Erkek denilip de KIZ çıkan bebekler için, "demek ki apış arasında kordon varmış" denir. %80 kız ya da erkek sözünü boş geçin siz. Zaten %50 bilmek herkesin harcı!

“Bebeğin cinsiyeti”, daha ilk aylarda başlayan bir meraktır, ama anne adayı rahat bırakılmış, gebelik muayenelerinden dönüşlerde akraba ve komşular tarafından hep sorgulanır. %50 bilme şansına karşın, kolayca iddia konusu oluverir. Gebe karnının yandan duruşu, bu konuda en iyi yorumları sağlar. Sonuçta komşunuz her ay “artık belki bu ay belli olur” diyerek cinsiyet öğrenmeye gittiğinizi düşünmeye başlamıştır. İş o kadar ilerler ki, “bebeğim kız ise, komşumuz merak ediyor; erken doğum riski, daha mı fazla?” diye soran hastalar çıkar karşımıza.

Ultrason başındaki hekim, 2,5 aydan itibaren sürekli taciz altındadır; “cinsiyeti ne?”

“BİR ŞEY SÖYLE KURTUL – SONRA DÜZELTİRSİN” şeklinde bir taktiği olan bir hocamız vardı. Defterine ultrasonda ne görmüşse tersini yazar, yanıldığında defterini gösterir; hep biliyor olmayı sürdürürdü.  (Bu hocamız sinemanın sultanının bebeğine de ERKEK diyerek yanılmıştı, yıl 1984)

4 boyutlu ultrason başındaki uzmanlarımız nerdeyse 12. haftada cinsiyet söyleyerek, belki de hiç umurlarında olmaksızın, mesleği zora sokmaktadırlar.

Oysa bilinen gerçekler;

* Cinsiyetsiz olarak başlayan embryo dönemi, ancak 10. haftada XX (kız) ya da XY (erkek) olarak son kararını vermektedir.

* Cinsiyetin sağlıkla ilişkisi ancak cinsiyete bağlı genetik hastalık ya da bebek kayıpları için önem taşır.

* Hep kız doğuran annenin hiç ama hiç sorumluluğu yoktur, artık tıp bunu açıklamıştır; erkekten XY kromozomlardan Y gelememektedir. 

* Amnion sıvısı yeterli bir gebelikte kordon hep o bölgeyi kapatmayacağına, bebek hep sırt üstü durmayacağına göre, bir gün elbette cinsiyet açık ve net gözlemlenecektir. Hekimi “cinsiyet söylemeye zorlamak” bu sürece bir şey katmayacaktır.

Siz siz olun "CİNSİYETİNİ GÖRMEYE GELDİK!"  diyerek; ultrasonda ciddi şeyleri asla atlamamayı ilke edinmiş  doğum hekiminizi stresse sokmayınız.

Cinsiyeti elbette merak edilecektir. Ama bu kadar fazla cinsiyet merakı bizi/biz hekimleri de o kadar çok etkilemiştir ki, çok ender karşımıza çıakn “biz bebeğin cinsiyetini doğuma kadar asla bilmek istemiyoruz” diyen hastalarda bile, bazan farkında olmadan bebeğin cinsiyetini söyleyiveriyor ve o çok asil bekleme oyununu bozuyoruz!  

Bebeğin Cinsiyeti mi?

Hekiminiz gördüğünde zaten söyleyecektir, lütfen acele etmeyin.