Doğadan Çaldığımız Yeter / Artık Doğa İçin Çalalım!

8 Aralık 2009 Salı

“BEBEĞİM KIZ MI OĞLAN MI?”

Ultrason cihazlarının Türkiye’ye girişi 1980 li yılların ilk yarısındadır.

USG

Sadece manuel (elle) muayenelerle anlamaya çalıştığımız kist, kitle ve tümörleri ilk kez ultrason cihazları ile görür olduk. Bu görüntüler zaman içinde bizi gereksiz operasyonlardan korudu.  Örneğin izlendiğinde kaybolabilen bir yumurtalık kistinin varlığı, en iyi ultrason ile izlendi.  Kistin varlığını da, bir kaç âdet sonrası kayboluşunu da hem hekim, hem hasta birlikte görebildik.

Bunlar ultrasonun iyi yönleri.

12hafta

Nitekim bu iyiliği gebelik izlemlerinde fazlasıyla yaşadık. Devam etmeyen gebelikleri, kanama ile gelen düşük tehditli hastalarda gebeliğin sürüp sürmediğini hep bize ulrason gösterdi. 7. hafta oldu mu, kalp atımı var mı sorumuzu ultrason giderdi. İleri aylarda beyin/omurilik ve diğer tüm organ gelişimlerini ultrasonla izler olduk. Doppler ultrason ile kalp atım ve damar atım ivmelerini izleyerek gebelikte herşeyin yolunda gidip gitmediğini önceden anlamaya çalıştık. Gelişim geriliği şüphemiz varsa, bebek içerde büyümüyor ise, amnion sıvısı az ise, ya da placenta erkenden yaşlanmış yeterince görev göremiyor ise, hepsini doppler ultrason ile sorgular olduk. Bazan onun uyarısı ile gebeliğin sonlandırdığımız, kötü koşullardaki bebeği doğurtup kurtardığımız oldu.

Herşey iyi güzel giderden ne olduysa oldu; bir RENKLİ ULTRASON sözü ortaya atılıverdi. Üstelik renkli dendi mi gökkuşağındaki tüm renklerin olması gerekirken; kurşuni renkteki ultrason görüntülerimize duman ile toprak renk arası bebek görüntüleri, kırmızı ve mavi renk damar içi kan akışları eklendi, oldu bunun adı RENKLİ ULTRASON.

Oysa renkliden kasıt dopplerdeki kırmızı (atardamar) ve mavi (toplardamar) kan akışı iken; diğer renkler nerdeydi, kimse sormadı.

doppler_usg

Gerçi Türk halkının yabancı deyimlere hem merakı hem de söyleme becerisi vardır; (reklamcılar yıllar öncesi, köylümüze bile schweppes dedirtmişken) hastalarımıza DOPPLER dedirtmemiz hiç de zor olmamıştır.

İlk başlarda 2 boyutlu görüntü veren ultrasonlarımız, zaman içinde 3 boyut hatta 4 boyut özellikler kazanmıştır. Gelişim çok anlamlı olmuş, tanıda yanılma oranlarımız giderek düşmüştür ama hasta cephesinde değişen tek şey vardır; “artık ultrasonun renkli ve de 3-4 boyutlu olması, eve daha iyi resimler götürmeye, bebeğin cinsiyetini erkenden öğrenmeye yaramıştır!”

4 boyutlu ultrasonlar devreye gireli; “Bebeğin cinsiyeti nedir?” sorusuna, “Bebek kime benziyor?” eklenmiştir.

male

Ultrasonda"pipi" göstermeyen her bebek, KIZ kabul edilir. Erkek denilip de KIZ çıkan bebekler için, "demek ki apış arasında kordon varmış" denir. %80 kız ya da erkek sözünü boş geçin siz. Zaten %50 bilmek herkesin harcı!

“Bebeğin cinsiyeti”, daha ilk aylarda başlayan bir meraktır, ama anne adayı rahat bırakılmış, gebelik muayenelerinden dönüşlerde akraba ve komşular tarafından hep sorgulanır. %50 bilme şansına karşın, kolayca iddia konusu oluverir. Gebe karnının yandan duruşu, bu konuda en iyi yorumları sağlar. Sonuçta komşunuz her ay “artık belki bu ay belli olur” diyerek cinsiyet öğrenmeye gittiğinizi düşünmeye başlamıştır. İş o kadar ilerler ki, “bebeğim kız ise, komşumuz merak ediyor; erken doğum riski, daha mı fazla?” diye soran hastalar çıkar karşımıza.

Ultrason başındaki hekim, 2,5 aydan itibaren sürekli taciz altındadır; “cinsiyeti ne?”

“BİR ŞEY SÖYLE KURTUL – SONRA DÜZELTİRSİN” şeklinde bir taktiği olan bir hocamız vardı. Defterine ultrasonda ne görmüşse tersini yazar, yanıldığında defterini gösterir; hep biliyor olmayı sürdürürdü.  (Bu hocamız sinemanın sultanının bebeğine de ERKEK diyerek yanılmıştı, yıl 1984)

4 boyutlu ultrason başındaki uzmanlarımız nerdeyse 12. haftada cinsiyet söyleyerek, belki de hiç umurlarında olmaksızın, mesleği zora sokmaktadırlar.

Oysa bilinen gerçekler;

* Cinsiyetsiz olarak başlayan embryo dönemi, ancak 10. haftada XX (kız) ya da XY (erkek) olarak son kararını vermektedir.

* Cinsiyetin sağlıkla ilişkisi ancak cinsiyete bağlı genetik hastalık ya da bebek kayıpları için önem taşır.

* Hep kız doğuran annenin hiç ama hiç sorumluluğu yoktur, artık tıp bunu açıklamıştır; erkekten XY kromozomlardan Y gelememektedir. 

* Amnion sıvısı yeterli bir gebelikte kordon hep o bölgeyi kapatmayacağına, bebek hep sırt üstü durmayacağına göre, bir gün elbette cinsiyet açık ve net gözlemlenecektir. Hekimi “cinsiyet söylemeye zorlamak” bu sürece bir şey katmayacaktır.

Siz siz olun "CİNSİYETİNİ GÖRMEYE GELDİK!"  diyerek; ultrasonda ciddi şeyleri asla atlamamayı ilke edinmiş  doğum hekiminizi stresse sokmayınız.

Cinsiyeti elbette merak edilecektir. Ama bu kadar fazla cinsiyet merakı bizi/biz hekimleri de o kadar çok etkilemiştir ki, çok ender karşımıza çıakn “biz bebeğin cinsiyetini doğuma kadar asla bilmek istemiyoruz” diyen hastalarda bile, bazan farkında olmadan bebeğin cinsiyetini söyleyiveriyor ve o çok asil bekleme oyununu bozuyoruz!  

Bebeğin Cinsiyeti mi?

Hekiminiz gördüğünde zaten söyleyecektir, lütfen acele etmeyin.